Alfred Nobel ile Tony Stark arasında ki ilişki nedir ?

Ödül deyince aklınıza ne geliyor ?


Çoğunuzun aklına Nobel ve Oscar'ın geldiğini düşünüyorum. Peki daha önce dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olan Oscar ödüllerinin adını nereden aldığını hiç araştırınız mı ?


Dünya'nın en büyük bilim ödülleri olan Nobel ismini nereden alıyor ? Bu kişi Alfred Nobel yani Oscar gibi kurgusal bir kişilik değil.


Fakat Oscar’ın kim olduğunu kimse bilmiyor, sembolik bir isim. Nobel ise gerçek bir insan. Bilim ve edebiyat dünyasının en prestijli ödülleri 120 yıldır bu isimle dağıtılıyor. Albert Einstein, Marie Curie gibi kişilere Nobel ödülü veriliyor. Orhan Pamuk ve Aziz Sancar bu ödülü alınca göğsümüz kabarıyor. Oysa zamanında ödüle ismini veren Nobel hakkında gazetelerde “ölüm taciri öldü” diye haberler çıkmıştı. Peki nasıl oldu da adı ölümle anılan bir kişi artık ödülle anılmaya başlandı? Kim bu Alfred Nobel?


Kendisi 1833 doğumlu İsveçli bir kimyager, mühendis ve iş adamı. Sadece kendisi de değil, tüm ailesi öyle. Babası zengin bir fabrikatör. Fakat iki kez iflas etmiş. Alfred Nobel babasının 1000 kişilik fabrikasının üretimiyle kendisine sağlanan rahat bir yaşamı da deneyimlemiş; iflas edince kardeşleriyle birlikte sokakta kibrit satmak zorunda kalacak derecede yoksulluğu da yaşamış. “Adaletin bu mu dünya!” demiş midir bilmiyorum ama adalet kavramı hakkında düşünerek geçirmiş ilk gençlik yıllarını. Edebiyata ve özellikle de şiire merak salmış. Vücudu zayıf ama beyni güçlü bir çocukmuş. 5 dil öğrenmiş. Kendini geliştirmiş. Sonra kimyaya merak salmış ve işte onun bu merakı tüm hayatının akışını değiştirmiş. Sadece onun da değil, daha pek çok kişinin hayatını… ya da ölüm şeklini…

Savaşlar insanlık tarihi kadar eski. Ama ateşli silahlar o kadar değil. İnsanlar sadece son 1000 yılda bazı maddelerin kimyasal bir reaksiyonla patlayabileceğini fark etti. Ve patlayıcıların bu 1000 yıllık kısa tarihinde iki önemli icat yapıldı. İlki barut ve onu tam olarak kimin icat ettiğini bilmiyoruz, Çinlilerden şüpheleniyoruz. İkincisi dinamit ve işte onu icat eden kişi Alfred Nobel.


Aslında baruttan sonra bulunan en güçlü patlayıcı maddeyi yani nitrogliserini İtalyan kimyager Sobrero sentezledi. Fakat bu maddenin kullanımına şiddetle karşı çıktı. Çünkü nitrogliserin, öngörülemez bir madde. Değişken ısı veya basınca maruz kalınca patlayıveriyor. Baruttan çok daha güçlü, ama biliyorsunuz “kontrolsüz güç güç değildir.”

Alfred Nobel, bunu kontrol etmenin yollarını aramaya başlıyor. Bunun için varını yoğunu harcıyor. Günde 18 saat çalışıyor. Deneme üstüne denemeler yapıyor. Hatta bu denemelerden birinde meydana gelen bir patlamada küçük kardeşi de dahil olmak üzere 5 kişi hayatını kaybediyor, kendisi de yaralanıyor. Ama o vazgeçmek yerine onu güvenli hale getirebilmenin bir yolunu buluyor. Dinamiti icat ediyor. Hemen patentini alıyor ve böylece bir gecede ünlü ve zengin oluyor.


Ünlü ve zengin bir mucit var artık karşımızda. Adeta 19. Yüzyılda yaşamış bir Tony Stark. Tıpkı bu hayali süper kahraman gibi Alfred Nobel de yeni icatlar yapmaya, yeni patlayıcılar bulmaya devam ediyor. Dinamitin yanı sıra 355 farklı patente imza atıyor. İsveç’in en ünlü savunma sanayi şirketi Bofors’u satın alıyor. Bofors 350 yıldan fazla bir süredir demir endüstrisi ve top imalatıyla ilişkilendirilen bir şirket. Yani bir demirden zırh yapmadığı kalmış Alfred Nobel’in. Onu da yapsa Iron Man olabilirmiş.


Zenginliğiyle ilgili de şöyle bir hikaye anlatılıyor. Hizmetçilerinden biri evlenirken ona hediye olarak kendisinden ne istediğini sormuş Nobel. Hizmetçisi de “fazla bir şey istemem, 1 günlük kazancınızı aşmayan herhangi bir şey olabilir” demiş. Ertesi gün düğünde, -takı merasiminde :)- $100.000’lık bir çek takmış Nobel hizmetçisinin gelinliğine. 1870’li yıllardan söz ediyoruz.


Bu servetin kaynağı sadece yaptığı icatlar değil, aynı zamanda bunları üretme girişimi. Yani hem teoride hem de pratikte güçlü biri. 20 ülkede 92 fabrika kurmuş. Bu fabrikalarda üretilen patlayıcılar hem savaşlarda kullanılmış, hem de demiryollarının yapımında, madenlerin açılmasında. Yani savaşa da yaramış, barışa da… Neresinden baktığınıza göre değişir. Bazıları, mesela Fransızlar savaş tarafından bakmayı tercih etmiş.


Alfred Nobel 1888 yılında bir gün Paris’te bir gazeteyi açıp da manşeti görünce şok olmuş. Çünkü bu manşette “Le marchand de la mort est mort” yazıyormuş. “Mort”lardan anlamışsınızdır, mort oldu demek. Yani öldü! Gazete kendi ölümünü haber vermek için bu başlığı atmış: “Ölüm taciri öldü!” Böyle bir haberle ben karşılaşsam ne düşünürdüm?


Ben öldüysem niye haberim yok, ölmediysem kim öldü?

Hayatımı patlayıcıları kontrol etmek ve daha güvenli hale getirmek için harcamışım, arkamdan ölüm taciri mi diyecekler?

Gazetecilikte “clickbait” habercilik olayı ta 1888’de bile varmış.

Alfred Nobel gazete haberini okuyunca bunlardan sadece bir tanesini düşünmüş: iki numaralı seçeneği. Çünkü aslında ölen kişi kardeşiymiş. Fakat gazete habere sanki o ölmüş gibi başlık atmış. Ama işte bu tatsız olay, Alfred Nobel’in ölmeden önce ölümünü düşünmesine yol açmış.


“Öldükten sonra insanlar beni nasıl hatırlayacak?” diye düşünmeye başlamış ve belki de hayatının en son ve en büyük icadını yapmış. Vasiyetini değiştirmiş ve servetinin %94’ünü insanlığa fayda sağlayan kişilere bırakmaya karar vermiş. Nobel ödülleri işte bu şekilde ortaya çıkmış.


Alfred Nobel vasiyetinde her yıl dağıtılmak üzere 5 kategori belirlemiş. Fizik, Kimya, Fizyoloji veya Tıp, Edebiyat ve Barış ödülleri. Gerek bunların dağıtımını ve gerekse de geride bıraktığı servetin doğru kişilere ulaşmasını organize etmek üzere bir vakıf kurulmuş.


Ve Alfred Nobel öldükten sonra 1901 yılında ilk Nobel Fizik ödülünü X ışınlarını keşfeden Wilhelm Röntgen almış. 


Gayet isabetli karar ve iyi bir başlangıç diye düşünebilirsiniz. Ancak seçici kurulun her zaman böyle isabetli kararlar verdiğini söyleyemeyiz.


Mesela Nobel Edebiyat ödülüne aday gösterilen şu iki isimden sizce hangisi ödül almıştır?


Sully Prudhomme

Leo Tolstoy


Adını bile duymadığımız ve edebiyat kritikleri tarafından ortalama bir şair olarak kabul edilen ilk isim. Koskoca Tolstoy’un bir Nobel’i bile yok.


Kötülüğe karşı aktif ama şiddetsiz direnişle adı eş değer kabul edilen Gandi, 5 kez aday gösterilmesine rağmen bir türlü Nobel ödülüne layık görülmemiş ve nihayet 1948’de uğradığı suikastle hayatını kaybedince, herhalde bu önemli şahsiyeti gözden kaçırmanın verdiği buruklukla Norveç Nobel Komitesi, “yaşayan uygun bir aday olmadığı” gerekçesiyle o yıl ödül vermeme kararı almış. Çünkü vasiyete göre bu ödül ancak yaşayanlara verilebiliyor.


Dikkat ederseniz “Norveç Nobel Komitesi” den bahsediyoruz. Oysa Alfred Nobel İsveçli, ve diğer kategorilerdeki seçimler de, ödül töreni de İsveç’te yapılıyor. Fakat yine vasiyetinde sadece barış ödüllerinin seçiminin Norveçliler tarafından yapılmasını istemiş Alfred Nobel. Buna benzeyen bir başka gizemli durum da adayların nasıl bulunduğuyla ilgili. Pek çok aday önerisi yapılıyor ancak bu isimler büyük bir gizlilikle 50 yıl boyunca saklanıyor.

İşte böyle… Tam 120 yıldır Nobel ödülü entellektüelliğin sembolü haline gelmiş durumda. Her yıl Ekim ayında kazananlar açıklanıyor ve evet geçtiğimiz hafta 2021 yılı kazananları açıklandı ve bunlar Aralık ayında yapılan resmi bir törenle sahiplerine ulaştırılıyor. Verilenler sadece sembolik bir altın madalyadan ibaret değil, kazananlara ayrıca 1 milyon dolardan fazla maddi bir ödül de aktarılıyor. Ancak kazananların çoğu bunu insani amaçlarla bağışlıyor.


Bir zamanlar, bazılarınca “ölüm taciri” olarak tanımlanan bir kişinin adı en prestijli ödülün adına dönüştü. Alfred Nobel’in icatları, dolaylı olarak bazılarının ölümüne yol açtı ve sıra kendi ölümüne geldiğinde o en büyük icadını bu kez insanlığa en faydalı kişiler için yaptı. Cesaretleri, yaratıcılıkları ve elbette meraklarıyla dünyayı değiştiren bu kişiler de bizlere umut ve ilham vermeye devam ediyor. Belki anlattığım onun bu hikayesi sizlere de ilham verir ve ölüm ilanınızı bir gazetede görmeseniz de öldükten sonra nasıl hatırlanmak isteyeceğinizi düşünmeye başlarsınız.

Yazar
Yiğit Tüysüz

0 yanıt Bir yanıt yazın

Yanıtınızı Bırakın